10 Şubat 2011 Perşembe

kızsal dedikodular

bu blogu açmaktaki amacımız bizim dünyamızı anlatmaktı. ne düşünürüz, ne yer ne içeriz, neyi neden, neyi neden yaptık, eski sevgililerimiz, sevgilisi olmayı hayal ettiklerimiz, kıskandıklarımız, nefret ettiklerimiz, anılarımız ve pembe bok çıkarmadığımızı da anlatmaya çalışacaktık aslında. ama olmadı.
aslında biz burjuva olmayan orta sınıfız. bu yüzden olmadı. yaşadığımız çok şey yok bizim. gece dışarı çıkmaya izin vermiyolar daha bana, anca bi kere arkadaşımdan defter alcam diye bi kere dışarı çıktım, bi yarım saat öpüşüp geldim. sinemaya falan da gidemiyorum. kitap mı sinema mı diyorum, kitap daha ağır basıyo ne yazık ki. mesela ben felsefe yapmaya çok çalıştım. ama olmadı. kitap okuyayım dedim. kütüphaneden aldım. tekrar tekrar okumaktan geciktirdiğim için memur bana çok kızdı. kitap almaya param pek yok mesela benim. kitap almaya parası olmayan sartre okumaya çalışan biriydim ben. the beatles dinliyorum, pink floyd da. kurt cobain' i çok seviyorum. nazım hikmet posterim de var. che guevera yok çünkü babam akpli olduğu için bu kadar oluyo anca. ya onların yaptığı şeyleri yapıyorum aslında ben de. çok fakiriz biz. bu yüzden olmuyo. adidas giyip kapitalizme de karşı çıkıyorum mesela. aslında fark ediyorum ben odtüye gideyim komünist sevgilim olsun, zaten iş hayatına atılınca hepimiz kapitalist olcaz, en kapitalistinden koca bulurum diyorum. hatta hacettepe beslenme ve diyetetik' e giderim, aynı kampüste bi doktor bulurum, tus' u kazandırırım da diyorum. bunu da yapıyorum. fuck the sistem derken bunu da yapıyorum. gerçekçiyim sanırım daha çok. hayallerim çok uçuk değil. metallica dinliyorum ama demet akalın' da çok güzel dans ediyorum. yapacak bir şey olmayınca da her gün 2 saat dans ediyorum. bazen aşık olup, aşk acısı çekiyorum, dolduruyorum bu boşluğu. anca bu yani.bazen gazete okuyorum. ekşi sözlük okuyorum. aslında çok fazla araştırıyorum, yatıp kıç büyütüyo değilim sürekli ama. elimden de telefonum düşmüyo. 11binim var beniiimmm. böyle yani hayatımız. 
herşeye vakit var da felsefe yapmaya, hayatın sırrına vaktimiz yok. çünkü gittikçe içine çeker o sizi. akıllanırsanız gerektiği gibi yaşayamazsınız. oysa biz burjuva değiliz. böyle bi hakkımız yok. biz anca sınavlara it gibi çalışarak para kazanabiliriz ve eğlence hakkını satın alabiliriz. aslında insan her yerde eğlenir. maden ocağında kaçak cep telefonuyla you tubea video çekerken de eğlenebilir. işte sonra mynette okey oynar eğlenir. ama ben şu anda anadolu lisesindeyim, şansım var daha kaliteli eğlenebilirim, böyle bir hakkım varken buna tutunmaya çalışıyorum işte ben de. aklıma esince de alışveriş yapıp rahatlayamıyorum, iyice bakmam gerekiyo, en iyisinin o olup olmadığına karar vermem gerekiyo. sır mır vaktim yok yani test kitaplarından, yaprak testlerden falan. daha zengin bir gelecek istiyorum, bu yüzden eşşşek gibi çalışmalıyım, saçma sapan şeylere. çünkü ben üçüncü dünya ülkesinde facebook ve televizyonla oyalandırılan müslüman bir ailenin ve akpli bir babanın kızıyım. gereken de bu sistemin üyesi olmam. yeni nesil birey
belki de çok kıskandım pinkyfreud' u. yok yok, gerçekten çok kıskandım. çünkü çok güzel bacakları var. çünkü ben hayatımda hiç şımarık olamadım. bu hak bana hiç verilmedi. mc donalds çocuğu değil miyiz ikimiz de? demek benim happy meal oyuncaklarım onunkinden daha fazla eksikti.
dnbncokyk olarak eskişehir'den bildirdim.
ps: pink freud'lar karışmasa keşke.

intihar edememek

  ben de ölmüştüm bir ara. ölmediğimi kim söyleyebilir? sarhoş gezerdim daima. zaten çok kolay sarhoş olurum ben. sarhoşluk tembelliktir; hoşuma giderdi. sorumluluk almak istemedim her korkak gibi. yarın öleceksem trigonometri kimin umrunda?( bu fikrim için sin90 kaç acaba diye düşünürken bir yandan da küfrediyorum şu anda) hayattan muaf tutulmak istedim.
  hayat o kadar anlamsız ki aslında. anlamdırmaya uğraşmak da o kadar anlamsız. müzik dinlemek bile anlamsız. o günlerde. gece yatıyorum ve sessizliği dinliyorum. insanın hayatı bırakabileceği en güzel yer sessizlik. ölümde de vardı bu değil mi? inanmaktan vazgeçtiğim için isteğimdi bu ölüm. ölmek istiyordum. gerçekten ama gerçekten. her şey çok kötü olduğu için değil( ama her şey çok kötüydü). ölmek istiyordum. mutlu olduğum için. bi yerlerde belediye çukuruna düşüp ölmek olmamalı en azından ölüm, bu kadar acımasız değil. ya da birinin beyni olamadığım için vurulmamalıydım ben. kendi isteğimle vazgeçmeliydim. sıcak yatağımda. ya da onun yanında, overdose yapıp ölmeliydim. daha önce hiç kullanmadığım halde böyle ölmeliydim. mutlu ölmeliydim. yaşamak için ne vardı ki. herşehy boş. en azından bir kere boş gözlerle bakarken fark etmişsinizdir. beni de hayata bağlayan şey ölümdü.
 son isteklerim çok fazla değildi. bir kutu dondurma. belki antalyaya gidip falezlerden atlamak? çok zevkli. düşünmesi çok keyifli.
   çok fazla yazı yazdım o günler. herkese bıraktığım uzun mektuplar vardı. aileme bıraktığım bir şey yoktu. son zaman yazarım demiştim. aslında tek öpücükten başka bırakabileceğim hiç bir şey yoktu.
     hayatın anlamasızlığı yüzünden anlamlı bir iş yapacaktım ben neredeyse. bırakıp gidecektim sizi.
     son bi kez bi şey yapıp ölücem dediğiniz an hala yaşama heyecanınız vardır aslında. ben hadi ölelim. hadi gidio ölelim diye yalvarıyorudum arkadaşıma her tenefüs. sınav var, dedi. arkadaşım intihar ediyodu hocam, dersin diyorum. matematik sınavı, diyor. o hala öyle diyor. yalvardım. bak pazara kadar bekleyelim dedi. vazgeçersin dedi. yaşamadıkça anlamıyor insanlar. o hala inanıyordu çünkü tanrıya. bu yüzden ölmüyordu, ne acı. ertesi gün okula gelirken acaba beni beyaz örtülere sarıp sarmalar bi odaya hapsederler mi diye düşündüm. çok korktum. arkadaşım ihbar etmiş olabilirdi beni. birine daha anlattım ve 'iyice akli dengemi kaybettiğimin farkındayım, bak ben kendime sahip olamıyorum, söz veriyorum içmicem, sigarayı da bıraktım zaten. kötü bişey yapmıcam, bırakma beni'. yani aslında bunun gibi bişeydi sanırım. çünkü sarhoştum, hatırlamıyorum. oysa sigara ne güzeldi. o bırakmadı beni. ama ben hala ölmek üzereydim.
   cumartesi günü bile öleceğime o kadar emindim ki. sadece bir arkadaşımı görmem gereiyordu. o anlayabilirdi beni. ona anlatabilirdim. ezel' in ve how i met your mother'ın nasıl biteceğini mezarıma gelip anlatmasını ondan isteyebilirdim. aslında bi tek ona derdim, beni yakın küllerimi de izmirden savurun diye. bi tek ona mutlu ölmeyi anlatabilirdim. mektupları ona vermeliydim. bi tek ona kocaman heyecanlarla gidebilirdim. evet, ona yetiştim. ama olmadı bunlar. anlatamadım sanırım yeterince. konuşamdım bile aslında. ezel dedim ölücem dedim. küller dedim savrulsunlar, dedim. mutluölmek dedim, saçmalama dedi. dedi, ölme. biz üzülürüz ama dalga geçerler kızım senle, dedi. ben de 1 hafta durayım bi dedim. düşündüm, ölmedim.
   balkonun demirinden bacağımı atmışken düşündüm. ölmek gibi bir lüksüm yok benim. hayattan muaf tutulmam imkansız. yaşamam lazım. çünkü ben zengin değilim. mutlu olmak için küçük sebepler bulan zavallılardan olup yaşayabilirim daha birkaç sene. ve herşeyden önce annem var benim. ve ölmek daha bir zayıflık aslında. bir kaçış. tamam aslında çok güzel ama bir şans verilmişken ve henüz gençken olmasın. tüm işleri berbat edersem tekrar düşünürüm derken diğer bacağımı da dışarıya çıkartıyordum. benim isteğim ölmekti. kafamı sağa çevirdiğimde komşu teyzeyi gördüm. o da sağa doğru bakıyordu. ışık hızıyla atladım balkonuma. düşmedim, mutluyum. ölmeyi bile beceremedim. siz de yapın.
- aşk meşk yalan oluyor bu zamanlarda. temel duygular kalıyor ve temel ihtiyaçlar. ben belki bu yüzden çok yanlış yaptım ama utanmıyorum. deli olmaktan da utanmıyorum. insan olmak istediğim için yaşamam gerekti.-

dnbncokyk

dnbncokyk nin açılımı ne bilmiyorum. ama anlamı acı demek. 'acı çekiyorum, beynimi almalılar' dediğim zamanlardan çıkma. insan o kadar büyük bir hızla değişiyor ki bazen hatırlamaya gücü, vak.. umrunda olmuyor, hatırlamak umrunda olmuyor. insanın en büyük gücü. bakışlarımızı değiştirebilmek. birine alıcı gözüyle bakarız, aşık bakarız, çok sever bakarız, çok çok çok bakarız, acı bakarız, hüzünlü bakarız, ağlar bakarız, güler bakarız, pişman bakarız, özlemle bakarız, dönsün diye bakarız, kimle sevişiyor diye bakarız, kimi seviyor diye bakarız, nefretle bakarız, sevmez bakarız... hala aynı yere bakarız. belki denesek daha kolaydı baktığımız yeri değiştirmek. deneriz, olur. unutmak çok fena.